Osmanlı
tarihi üstüne okumanız gereken tarih kitaplarını hazırladık.
Osmanlı Tarihi Kitapları
1. Halil İnalcık (1916 – ) – Osmanlı İmparatorluğu klasik Çağ (1300-1600)
Şeyh-ül Müverrihin, tarihçilerin şeyhi veyahut tarihçilerin kutbu olarak hatıralan hocaların hocası Halil İnalcık gelmiş geçmiş en ehemmiyetli Osmanlı tarihçilerinden biri.
Özellikle Osmanlı ekonomik ve sosyal tarihi üstüne çalıştı.
halil inalcik
Kendine has sistematiği ile Batı’da ve Türkiye’de Osmanlı tarihi üstüne yapılmış çoğu tarih yorumunu tenkit etti.
Gün ışığına çıkardığı yeni dokümanlarla Osmanlı tarihçiliğinde yerleşik yargıların değişmesini sağladı.
“Osmanlı 1299′da Söğüt’te kurulmamıştır, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu 1302, Bafeus Zaferi’dir diyorum.
Bizans kayıtlarında ilk kez o vakit geçiyor Osmanlı.
İlk kez o vakit Bizans silahlı gücü denize dökülüyor.
Ama hala tüm tarihçiler 1299’da, Bilecik’in alınmasını kabul ediyor.” Osmanlı İmparatorluğu, klasik, klasik ertesi ve Çağdaşlaşma zamanları diye isimlendirilen üç ana kısım durumunda incelenir.
Bunlardan ilki olan klasik Devre, devletin belirli bir tarihi süreçte meydana çıktığı, esas sistemlerini oluşturduğu ve bu sistemler içerisine yerleştirilen kurumlarını işleterek onlara dayalı siyasetlerini uyguladığı vakit dilimidir.
Halil İnalcık kitabında bu devresi anlatıyor.
Halil İnalcık’ın 3 ciltlik Devlet-i Aliyye kitabı da önerilerimiz arasında ama o ve başka çoğu kitabı gibi akademik dille yazıldığı için okuru zorlayabilir.
Ancak tarihle ilgilenen şahıslara önerebiliriz.
“Osmanlı Devleti’nin tesis ve gelişmesinde gaza ülküsü ehemmiyetli bir etmendir.
Sınır beylikleri toplumun kültürü, daimi gaza ve darülislamın tüm dünyayı kapsayana dek daimi yayılması ülküleriyle kuşatılmıştı.
Gaza birçok teşebbüs ve özveri için ilham kaynağı olan dini bir ödevdi.
Sınır toplumunda tüm toplumsal erdemler gaza ülküsüyle uyumluydu.
Selçuklu Devleti’nin Sünni mezhep, medrese kelamı, suni bir edebi dille yazılmış Saray edebiyatı ve şeriat hukukundan meydana gelen ileri uygarlığı, hudut yerlerinde konumunu marjinal dini tarikatlar, tasavvuf, menkıbe edebiyatı ve örf hukuku ile barizlik kazanan bir halk kültürüne bırakıyordu.
Türkçe ilk defa Anadolu Beylikleri’nde idare ve edebiyat dili meydana gelmiştir.
Sınır toplumu hem toleranslı hatta karmaşıktı.”
2. İlber Ortaylı (1947 – ) – İmparatorluğun En Uzun Yılı
İlber Ortaylı, başyapıtı olan İmparatorluğun En Uzun Yılı’nda 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda çağdaşlaşma sürecini, politik, toplumsal ve kültürel farklılıklari anlatır.
ilber ortayli
İlber Ortaylı kitabın önsözünde şu şekilde diyor: “Ülkemizin çağdaşlaşma tarihini yazarken kaynak belgeler kadar meblağlı bir düşünsel yaklaşım da gereklidir.
Osmanlı modernleşmesi, modernleşen tüm ülkelerin tarihi ile karşılaştırılarak düşünülmelidir.
19. yüzyıl için başvurulacak kitap ve zamanlı yayın koleksiyonlarının hududu yoktur.
Tanzimat devresi ile direk alakalı olan seyahatnamelerin adedi dahi yüzleri bulmaktadır.
Bu kaynakların tüme yakınını taramak ve meblağlı bir yorum inşa etmek güçtür.
Kitapta sarfedilen kaynakların zikredilmesiyle yetinildi (yabancı dilde ve Osmanlıca kaynakların Türkçeleri varsa şunlar verildi).
Tanzimat devresi için toplu bir bibliyografya denemesine girişmek bu çalışmanın hudutları dışına çıkar; kimi yeni ya da yeteri kadar işlenmediği sandığım konulara değinmeye çabaladım.
Bu değinmeler faydalı olabilirse neşeli olacağım.”
“Osmanlı modernleşmesi Tanzimat devriyle sınırlanamaz, henüz eskiye uzanan bir olgudur.
Osmanlı modernleşmesi Avrupalılar ile ani karşılaşmanın oluşturduğu bir şok da değildir.
Çünkü Osmanlı coğrafyası, tarihi süresince Avrupa coğrafyası ile politik, iktisadi istikametten bir beraberlik içindedir.
Üstelik dinler ve diller mozaiği olan bu imparatorlukta değişme deyince, bütün sistemi içine alan simültane bir tarihsel-toplumsal olgu da mevzubahis olamaz.
Öte yandan Osmanlı modernleşmesi mutlak Osmanlı Türkiyesi’ni içine alan bir ilerleme de değildir.
Osmanlı modernleşmesi tecrübe et olgu, başka Müslüman toplumları da kapsar.
Modernleşme olgusu, Osmanlı dünyasında hakim dinin tartışılmasını, ona atfedilen müessese ve kaidelerin sarsılmasını, farklılığa uğramasını beraber getirdi.
Bu, değişmenin bir yüzüydü, fakat Müslümanlar kadar Hristiyanları ve başka dinlerin üyelerini de içine alan ortak yüzüydü.
Din dışı bir yaşam ve kanaat tipi, Avrupa dillerinin ve bilimin faaliyeti, kamu yaşamı kadar aile yaşamında da ananesel kalıpların sarsılması, Osmanlı Türkiyesi’nden evvel Rusya Çarlığı’ndaki Müslümanlar arasında da görülüyordu.
Aynı değişmeler bir müddet ardından Hindistan Müslümanları’nın da gündemine geldi.
Her toplum dönemin akışı içerisinde daimi değişim geçirir.
Osmanlı toplumu da şüphesiz bu genel kaidenin dışında kalamaz.”
3. Necdet Sakaoğlu (1939 – ) – Bu Mülkün Sultanları ve Bu Mülkün kadın Sultanları
Necdet Sakaoğlu, medyatik bir tarihçi değil fakat objektifliği malum bir tarihçi.
Birçok ecnebi incelemede onun yapıtlarına referanslar var, hem de kimi üniversitelerde, onun kitapları okutuluyor.
necdet sakaoglu
Necdet Sakaoğlu’nun kuruluşundan bu yana 38 Osmanlı padişahının (Fetret Devresi beyleri Buyruk Süleyman ve Musa Çelebi ile birlikte) yaşamlarının yanında enteresan bulguların de yer aldığı Bu Mülkün Sultanları’nda Osmanlı padişahlarının malum hayat hikayeleri yinelenmiyor, belki de birçok eserde bulamayacağınız bilgilerle karşılaşıyorsunuz.
Bu Mülkün kadın Sultanları’nda ise 297 padişah eşiyle 267 padişah kızını, okuru şaşırtacak, düşündürecek, acındıracak, sevdirecek onlarca kadını anlatır Sakaoğlu.
Sakaoğlu, Osmanlı padişahlarının ve hanımlarının hüzün dolu bir yaşam sürdüklerini anlatıyor.
“Hem padişahlar hatta kadın sultanlar üzerlerine aldıkları parasal ve ruhani sorumlulukların üstünde ezilmişler.
Evlenme çağına gelmeden can veren yüzlerce padişah kızı var.
Verem, çiçek ve kızamık devresinin en süregelen hastalıkları.
Doğum esnasında can veren onlarca valide sultan var.
Ölümler tüm sarayı hüzne boğmuş.” diyor.
“Hekimler, sağlığının süratle bozulup bedeninin zayıf butonunu, içkinin ve zevk vericilerin aniden kesilmesine bağladılar.
Ama II.
Selim tabiplerin ilaç diye verdikleri içkiyi almamakta direndi.
Reisületibba ve külüstür hekimbaşı Mustafa Çelebi ile doktorlar, bir konsültasyon yaparak dimağının ve bedeninin defa ağır bir alkol bunalımında bulunduğu tanısını koydular ve “maraz-ı sersam ilacı lazımdır” dediler.
1 Aralık 1574’te donanmasıyla seferden dönen Serdar Sinan Paşa ile Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa sonrası gün divana katıldılar.
Padişahın huzuruna çıkıp hediyelerini sundular.
Bir parça iyileşme suratı gösteren II.
Selim saltanat kayığıyla Tersane Bahçesi’ne dinlenmeye gitti.
Yanına çağırdığı Kızılahmedlü Şemsi Paşa’ya epey ağladı, onunla dertleşti.
Saraya döndüğünde komaya girdi.
15 Aralık Çarşamba günü can verdi.” (Bu Mülkün Sultanları)
“Babası Osman’ın kurduğu, gelecekte kuvvetli bir devlet olmasını sağlayacak yönetsel ve askeri örgütlerle donatan Orhan Bey’i tarihlerimiz yarı evliya kimliğiyle tanıtıyor.
Yabancı bayanlara aşırı alaka duyacak olan müstakbel torunlarına bu hususta misal olan Orhan Bey evliya kimliğiyle bağdaştırmak bir yana, eşlerini şeklen de olsa Müslümanlığa yönlendirmemesi şaşırtıcıdır.
Kaynaklarda Nilüfer’in, prenses Asporça, Theodora, Theodora(2.) ve Maria isimli başka eşlerinin Müslüman olduklarına değin bir kayda rastlanmıyor.
Bunların kızlık isimlerini ve inançlarını korumaları, Orhan Bey’in toleransına bağlanabileceği gibi farklı yorumlara da açıktır.” (Bu Mülkün kadın Sultanları)
4. Cemal Kafadar (1954 – ) – İki Cihan Aresinde
Prof. Dr. Cemal Kafadar dünyanın sayılı Osmanlı tarihçileri arasında gösterilen bir ad.
Kafadar uzun senelerdir, gezegenin en iyi üniversitelerinin başında gelen Harvard’da Osmanlı tarihi dersleri sağlıyor.
Bir devre Harvard’ın Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’ni de yönetti.
cemal kafadar
Osmanlı iki cihan arasına kurulmuştu.
Osmanlı Devleti’nin doğuşunu bir proses olarak kavramak için Cemal Kafadar’ın İki Cihan Aresinde kitabını okumak gerekmektedir.
Osmanlı’nın kuruluşuna değin anlatılagelen rüyalar, efsaneler ve bilgiler birbiri içerisine geçmiş acayip bir masalı andırıyor.
Cemal Kafadar kitabında tarih çizgisinin sisini dağıtarak yorumlara efor getirip bunları toparlayıp kuvvetli bir teze çevirir.
“En azından şu kadarı kesindir: Aşiret Osman’ın önderliği altında kazandığı askeri başarılarının ve görünür politik iddialarının düzeyinde temelli bir sıçrama kaydetmiştir, bundan dolayı sonunda devlete ismini veren atalardan birinin değil, Osman’ın adı meydana gelmiştir.
Osman’ın meydana çıkışından evvel aşiretin hangi isimle tanındığını bilmiyoruz, uydurma bulunduğu hissi uyandıran bir on dokuzuncu asır geleneğine göre Ertuğrul’un aşireti, gayri kişisel ve epey cansız Karakeçili ismini taşımış olabilir.”
5. Reşat Ekrem Koçu (1905 – 1975) – Osmanlı Tarihi’nin Panoraması
Biz bu seçkiye kurgusal tarih kitaplarını almadık, fakat Reşat Ekrem Koçu tek kural dışı.
Çünkü Reşat Ekrem Koçu, anlatımına tarih kitaplarında görmeye alışık olabildiğimiz kuru ve mekanik üslubun aksine, şahsi ve kesintisiz bir hava katmış ve tarihi sevdiren bir yazar olmuş ve bu üslupla bütün kitaplarında realite tarihi kurgusal bir şeklinde anlatmıştır.
resad ekrem kocu
Koçu, Osmanlı Tarihinin Panaroması’nda, Osmanlı’nın Söğüt’ten Sevr’e giden yolculuğunu, Şehzade Mustafa’nın katlini, saray dedikodularını, İstanbul’un gündelik hayatını, konaklarda süregiden debdebeyi günümüzün magazin yazarlığıyla tarihçiliği birleştiren o eşi benzeri olmayan üslubuyla anlatıyor.
“Bir Yeniçağ hükümdarı olan Yıldırım Bayezid Ankara Muharebesi’nde yenik olmuş, tutsak düşmüş, esarette ölmüştü.
Onun torununun erkek çocuğu Sultan II.
Mehmed daha yirmi bir yaşında bir delikanlıyken, bir imparatorluğun esasını atıyordu.
Yıldırım’ı yenik ettikten ardından haşmet ve darat içerisinde Çin seferine giderken can veren Aksak Timur’un ortaçağ devleti ise, bu cengaverin ölümüyle parçalanmış Timur’un evladı Mehmet ve Ömer adında iki genç, Fatih Sultan Mehmed’in sarayında dörder akçe yevmiyeli müteferrikalar arasında bulunuyordu.”
6. M. Çağatay Uluçay (1908 – 1970) – Taht Uğrunda Baş Veren Sultanlar
Cumhuriyet Devresi erken devre tarihçiliğinin akademik ortamlar dışında en ehemmiyetli isimlerinden, öğretmen, bilim kişiyi ve tarihçidir.
İlk baskısı 1961 seneninde uygulanan kitabın ağır bir dili bulunduğu düşünülse de Çağatay Uluçay, buna itina gösterip dili oldukça anlaşılır tutmuş ve böylelikle bugünkü okuyucusunun da anlayabileceği bir tarzla kesintisiz bir dille yapıtı kaleme almıştır.
cagatay ulucay
Çağatay Uluçay, Taht Uğrunda Baş Veren Sultanlar’da, katledenin de katledilenin de kazanmadığını, aslında kimin galip yaklaştığını açıkça söylemeden kararı okuyucuya ve tarihin insafına bırakıyor.
Sonu gelmez hırsların ve sultan olmak yerine katlanılan çileleri kitapda Çağatay Uluçay defa güzel özetliyor: “Cem, tüm yaşamı süresince yükselmeye, tahta çıkmaya çalıştı.
Sonunda yükseldi, ama taht üzerinde değil, tabut üzerinde.” Osmanlı’da Harem ile ilgili bilgili olmak dilerseniz Çağatay Uluçay’ın yazdığı 2 cilt durumunda basılan Harem’i de okumanızı tavsiye ederiz.
“Kardeş kanaat dökülmesinin biricik nedeni kuşkusuz ki yalnız mevki hırsı değildi.
Tahtı ele geçirmek isteyen şehzadelerin birbirleriyle maç etmesi sebebinden ülke birbirine giriyor, fazlası vakit uygulanan savaşlarda kıymetli komutanlar ve erler ölüyor, ülke birliği bozuluyor, halkın ferah ve huzuru kaçıyordu.
Bu işte hükümdarların defa evli oluşlarının da etkileri büyüktü.
Sayıları bazı durumlarda düzineyi geride bıraktığımız hükümdar kadınları, saltanata namzet çoğu erkek evlat yetiştiriyorlardı.
Her bayan erkek çocuğunun yaşına bakmadan, çocuğunun padişah olmasını istiyordu.
Bu nedenden ufak yaşlardan ardından erkek çocuklar arasında kıskançlık ve rekabet başlıyor idi.
Hele hükümdarın kimi bayanlara düşkün oluşu, kimi bayanlara surat vermemesi, içleri kıskançlık ile yanan kadınları harekete getiriyor, erkek çocuğunu hükümdar yapabilmek için her çareye başvurduruyordu.”
7. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888 – 1977) – Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı
Ordünaryüs Profesör İsmail Hakkı Uzunçarşılı şu şekilde diyor: “Tarih meraklılarına şunu söyleyeyim ki Osmanlı tarihini yalnız basma eserlerden okurlarsa pek eksik ve kısmen de yanlış bilgi elde etmiş olurlar; altı buçuk yüzyıllık sürekli bir tarihi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun politik, parasal, iktisadi, askeri, bilimsel, içtimai vesaire gibi durumu, hakiki menbalara dayanılarak araştırma edildiği vakit bu devletin tüm azametiyle çehresi ortaya çıkar.
Başka türlü, sathı, derme çatma bilgi ve kolay araştırma ile haklı olarak bu hayret ve takdire şayan gösteriş ve kudretin anlaşılmasına olanak yoktur.”
ismail hakki uzuncarsili
Uzunçarşılı için Osmanlı müesseselerinin tarihini anlatırken genellemeler yaptığı, sosyal ve ekonomik tarihi suistimal ettiği, temelde vekâyinameleri ve Başbakanlık Arşivi’nde belirli bir kaynak grubunu kullanıp örneğin şeriyye sicillerini, tahrir defterlerini, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki belgeleri öneme almadığı, Batı literatürünü, hem de yeni incelemeleri takip etmediği belirtilirse de yapıtların yazıldığı dönemler öneme alındığında mevzubahis tenkitler manasız kalmaktadır.
“Ramazan ayında saray ve haremde yaşayanların hepsi oruç tutarlar ve hatim indirirlerdi.
Ramazanın ilk gecesi tüm dairelerin sofalarına kafesler kurulur, seccadeler yaygınlaşır ve toplu olarak namaz kılınırdı.
Ramazanın on beşinde, başta padişah olmak suretiyle şehzadeler, sultanlar, bayan efendiler ustalar, kalfalar ve cariyeler hırka-i saadet dairelerini ziyaret ederlerdi.
Bayramdan bir hafta evvel haremde bir hareket başlar, daireler temizlenir, yine döşenir.
Saray bahçesine bayram eğlenceleri için dönme dolap, atlıkarınca ve salıncaklar kurulur.
Bunlara şehzadeler, geceleri de sultanlar binerek eğlenirler.
Harem odalarında kadınlar birbirini kutlama eder iken, sarayın avlusunda eğlenceler yapılırdı.
Bir yerde zurnasıyla, çifte narasıyla Zuhuri kolu (gölge oyunu ustaları), bir yerde kendisi çalgısıyla köçekler, bir doğrultuda hokkabaz ve kukla çocukları eğlendirirken, bu oyuncuları kafes arkasından, haremde bulunanlar görünmeden seyrederlerdi.”
8. John Freely (1926 – ) – Büyük Türk
John Freely İrlanda asıllı ABD’li bir fizik profesörüdür.
Yıllarca Boğaziçi Üniversitesi’nde fizik tarihi dersleri verdi.
Tarihçi olmamasına karşın fazlası İstanbul ve Osmanlı tarihi üstüne 50 kitap yazdı.
Büyük Türk’te Rönesans kişiyi dediği Fatih Sultan Mehmed’in 30 senelik saltanatını, yaşamını, tertip ettiği seferleri ve yaptığı bütün fetihleri ve Fatih’in insani özelliklerini tahlil ederek bir roman lezzetinde anlatıyor.
john freely
Kurgusal bir roman değil, dokümanlarla anlatıyor, o devre Venedik elçisi, Papa, gezginler, ve bilhassa de 1451-1467 seneleri arasındaki Fatih’in yanısıra bulunmuş icraatlarını yazıp kendine takdim etmiş Bizanslı tarihçi Kritovulos’un yazdıklarına başvuruyor.
John Freely “Benim kitabım bu satırları yazarken baktığım Bellini’nin portresine poz veren erkeğin sebep biri olduğunu keşfetmeye çalışacak.